Salı, Aralık 07, 2010

Ayıdan post, polisten dost olmaz!


“Neden vuruyorlar” diyor herkes şimdi. “Neden bu kadar acımasızca vuruyorlar”, düşmanına vurur gibi. Merhamet dileyenler de var, akla vicdana davet edenler de. Az öteye gidin oradan, geçin bunları, “ayıdan post, polisten dost olmaz”.

O dayakları çok yedi insanlar bu ülkede yıllardır ve medyanın sıcak köşesinden bildiren pek şefkatli köşecileri merak etmesin, dayak yemeye devam ederek, çocuğunu düşürerek, gözünü kaybederek, sakat kalarak, ölerek de olsa, o insanlar o meydana çıkmaktan vazgeçmiyorlar. Bu ülkede bir şeyleri değiştirmek isteyen, sesini yükselten insanlar “dayak arsızı” olmanın kaçınılmaz zorunluluğunu biliyorlar. Yine biliyorlar ki dayak yedikçe haklılıkları biraz daha belgeleniyor, direnç, perçinleniyor.

İki gün arayla Dolmabahçe’de yaşananlar şimdi memleketin gündeminde. Yumurtayla gelenlere öldüresiye dayak, satırla gelenlere çıldırasıya jest, müsamaha. Hayır, “onları da öldüresiye dövselerdi o zaman” deme hıyarlığına düşenlerden değilim. Durdurulan otobüslerde satır, döner bıçağı, beyzbol sopası ve benzeri bilimum kesici delici alet bulduktan sonra onları alıp “tek gözaltı” yapmamalarına değinmek lazım. Başbakan’ı protesto etmeye ise neyle gideceğinin bir önemi yok, işte gösteriyorlar, “GİDEMEZSİN Kİ”.

Ayrıca artık kafaları da kumdan çıkarmak şart. Bir baltaya sap olamamış mesleğidir polislik. Bireysel olarak kendini toplum içinde varedememiş, ifade edememiş, zihinsel gelişimini sağlıklı biçimde tamamlayamamış “erkek” mesleğidir. Kadınları bile zihnen böyle “erkek olanlardan” seçilir. Kamu Personeli Hayvanlık Derecesi Sınavı’ndan geçerler. Yıllarca eğitildikleri okullarda düşmanın kim olduğu, kime en sert vurulacağı kulaklarına fısıldanır.

Kurtlar Vadisi falan izleyen, mafya olmaya özenen, verseler eline dünyayı hizaya getireceğini zanneden ama iki lafı bir hizaya getiremeyen, kendini şiddetle ifade etme eğilimde olan adamdır polis. Üzerindeki üniforma ve eline verilen silah, belindeki kelepçe, ancak psikologların derin derin analiz edebileceği bir psikolojiye sokar onu. Hakimdir yolda kimlik kontrolü için durdurduğu insanın karşısında, “kimliğini çıkar lan hayvan” diye hitap eder en kibarından. Saat 11’de evine doğru yürürken gasp edilen genç kadına karakolda “o saatte neden dışarıdaydın” diye sorar. Gaspçının ailesine mağdurun adresini verir, “ikna etsinler” diye. Hırsızlık, yaralama, gasp, soygun, dolandırıcılık yapanlar değildir onun düşmanı çünkü. ‘Büyük abi’lerinin kendisini yaratan, besleyen düzenini değiştirmek isteyen, ses yükseltendir düşman. İyi öğretirler ona “neredeyse çocuk sayılabilecek yaşta” üniformayı üzerine geçirdiğinden beri, kime işkence edileceği, kime tecavüz edileceği, kimi yıldırmak için en sert fiziksel ve psikolojik muamelenin nasıl uygulanacağı. Üniformasıyla bütünleştikçe hayvanlaşır, üniforması derisine dönüşür bir yerden sonra. Onsuz kendisini eksik hisseder ve onunla dünyanın sahibi.

Şimdi birileri bu insansılardan “merhamet” bekliyor. Dayak yiyen gençler için özür istiyorlar şeflerinden. Daha yumuşak olsunlar gençlere karşı deniyor mesela. Yıllarca onlara öğretilmiş şeyin tersine hareket etsinler istiyorlar. Polis hiç “özür dilerim” der mi? Yıllarca muhteşem biçimde şişirdiği egosunu bir lafla deler mi? Polis küfür eder, hakaret eder, dayılanır, tehdit eder, döver, işkence eder. Polis yapması için eğitildiği şeyi yaptığından dolayı özür dilemez, ağzından köpükler saçarak küfür ederken tekrar vurmayı tercih eder.

Dayakla köpeği bile uslandıramazsınız. Özgür iradesi ve düşünebilecek bir beyni olan insan dayakla uslanmaz. Beyni olmayan dayakla uslandırabileceğini sanır. Ve bu tanık olduklarımız ‘müdahale’ değil, bilinçli olarak uygulanan ‘uslandırma dayağı’dır. Vurmasınlar demeyin boşuna, durmazlar. Tam tersine, “vurun be hayvanlar” diyebilirsiniz mesela, çünkü bir gün “keser döner, sap döner”…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder