Salı, Ekim 19, 2010

Kürtçe tercüman, bilinmeyen bir dil

KCK Davası dün başladı. Bilmeyenler için açıklayamayacağım. Ben bu davanın mevcut hali itibariyle de sonuçları bakımından da ülke tarihine kazınacağını, yıllarca süreceğini düşünüyorum. Sanırım sadece dava değil sonuçlarının da etkisi yıllarca toplumsal hafızamızdan silinmeyecek. Tavrımın ucunu da böylece açık bırakır kaçarım. Bu yazı, başka bir meseleyle ilgili.

Vurgulamak istediğim nokta; şu dil meselesi. Dün avukatlar, sanıkların savunmalarını ana dilde yapma taleplerini mahkeme heyetine iletti. Sanıklar Türkçe ve Kürtçe akıcı biçimde konuşabildikleri halde, davanın siyasi içeriğine dikkat çekerek salonda anadillerini kullanmak, “anadilde savunma yapabilme hakkını” vurgulamak istiyorlar. Aslında bunun önünde hukuki bir engel yok, CMUK’a göre talep uygun. Bu talep geldiğinde mahkemenin sanığa bir tercüman temin etmesi gerekiyor, usul bu, mahkeme salonlarımız da bunu ilk kez yaşamıyor. Davanın pek sevgili heyeti bu taleple ilgili kararını bugüne bıraktı. Ben de ‘bağımsız-bağlantısız’ yargı olsam, özgür irademle ve hukuk çerçevesinde böyle bir talebi karara bağlamaz, keyifleri nasıl arzuluyor diye akşam önce ağabeylerime sorardım!!!

Daha önce de mahkemelerde sanıkların Kürtçe savunma yaptıkları ve tercümanlar aracılığıyla yerinde çevirilen savunmaların tutanaklara bu şekilde geçtiği oldu. Ben şuan kendimi okuyor olsam nerede ‘ama’ diyecek diye içimden geçirirdim, işte o ama noktası; resmi ideolojiye göre hala Kürt diye bir millet olmadığı için, Kürtçe diye bir dil de yok. Örneğin tek kelime Türkçe bilmeyen bir şahıs mahkemeye çıktığında, mahkeme kendisine bir Kürtçe-Türkçe tercüman temin edebiliyor fakat kayıtlara bu savunma “bilinmeyen bir dilde yapılmıştır” notuyla düşüyor. “resmi ideoloji” bilmediği dilin tercümanını attık-tuttu metoduyla buluyor olsa gerek, her defasında Kürtçe tercüman geliyor fakat dilin ‘ne idüğü’ bilinmiyor.

Sanırım 1999 yılında bir yerlerde okumuştum böyle bir hikayeyi. Doğu illerinde ihtiyar bir amcamızın işi mahkemeye düşüyor. Amca tek kelime Türkçe ne konuşabiliyor ne de anlıyor. Hala resmi olarak Kürtçe tercüman olmasa da her zaman olduğu gibi bir tercüman bulunuyor. Amcamız savunmasını yapıyor, Kürtçe tercümanı çeviriyor. Her şey bittiğinde hakim tutanağa ‘bilinmeyen bir dille yaptığı savunmasında’ diye not düşecekken tercüman devreye giriyor. Hakime ‘sanığın dilinin Kürtçe olduğunu, kendisinin de dilin Kürtçe olduğu bilinerek tercümanlık için çağırıldığını, bu nedenle tutanaklara da dilin bilinmeyen dil olarak değil ‘Kürtçe’ olarak not düşülmesi gerektiğini” söylüyor. Yaşanan çetin tartışmalar neticesinde hakim sonunda pes etmek zorunda kalıyor ve tespiti patlatıyor; “tercümanın Kürtçe olduğunu iddia ettiği bir dilde savunma yapmıştır.”

KCK davası memlekette neleri çözer bilmiyorum. Sanıklara izin verilsin ya da verilmesin bu coğrafyada 6bin yıllık geçmişi olan bir kültürün ve dilin bu davanın sonunda denklemin ‘bilinmeyen’ hanesinden çıkarak kimliğine, adına kavuşacağını düşünüyorum.

En azından artık bilinmeyen dilin adının Kürtçe olduğu öğrenilir. Neil arkadaşın da dediği gibi “bizim için küçük, Kürtler için büyük bir adım.”


Son dakika notu: Sanıkların Kürtçe savunma talebi mahkemece reddedildi.

1 yorum:

  1. yahu ğuluslararası hukuka aykırı bir durum değil mi bu, yoksa ben mi yanlış biliyorum... hoş hukuku takan mı var ki uluslararasını taksınlar o da ayrı bı mesele :S

    YanıtlaSil